Kemofobi Nedir?

Esranur KAYA | 04.03.2021

Bugün, kimyasal maddelerin yaşamımızın hemen hemen her alanında yer aldığını bilmekteyiz. Bu bilgi, kimyasal maddelere olan bakış açısına göre kişide korku ve endişe yaratabilmektedir. Klinik olarak tanımlanmış bir fobi olmasa da, halk arasında sentetik* olduğu düşünülen maddelere veya daha genel olarak kimyasal maddelere duyulan irrasyonel* korku “kemofobi” olarak adlandırılmaktadır[1].

Kimya; maddenin yapısını, özelliklerini, bileşiminin yanında maddelerin birbirleriyle etkileşimini ve tepkimelerini araştıran ve inceleyen bilim dalıdır[2]. Madde olarak tanımlayabildiğimiz her şey; insanlar, hayvanlar, bitkiler ve dolayısıyla da gıdalar kimyasal maddelerden oluşmaktadır[3]. 

Uzun lafın kısası sentetik veya doğal fark etmeksizin her madde kimyasal bileşiklerden meydana gelmiştir. Günümüzde hijyen, barınma, temiz suya ulaşım, ısınma, seyahat, hastalıkların tedavisi, tarım uygulamaları, gıdaların korunması, bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önleme, aşı ve ilaç geliştirme gibi birçok alanda kullanılan kimyasal maddelerin hayatımızı kolaylaştırdığı bilinmektedir.

Gıdalar, içerisinde birçok kimyasal madde barındıran bileşiklerdir. Bunların bazılarını karbonhidrat, yağ, protein gibi makrobesin öğeleri olarak; bazılarını da vitamin, mineral gibi mikrobesin öğeleri olarak sınıflandırmaktayız. Bunların dışında gıdalara renk, aroma ve koku gibi özellikleri veren maddeleri fenolik bileşenler*, antioksidanlar*, fitokimyasallar* şeklinde isimlendirmekteyiz. Bir de bunların yanında gıdaların bozulmasını önleyerek güvenliğini sağlamak ve raf ömrünü uzatmak (veya renk, tat gibi özelliklerini iyileştirmek) gibi amaçlarla eklenen maddelere ise gıda katkı maddeleri ismini vermekteyiz[4].

Sonuç olarak ambalajlı veya ambalajsız bütün gıdalar, çok çeşitli kimyasal bileşiklerden oluşan kompleks yapılardır.

Kimyasallara karşı duyulan korkunun ve yarattığı endişelerin nedenlerine bakan araştırmacılar, genel anlamda toksikoloji* bilgisinin eksikliğinden kaynaklandığını öne sürmektedir[5]. Tüketici odaklı bazı anketler, doğal kimyasalların sentetik olanlara oranla daha pozitif bir algıya sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca kimyasal kelimesinin sentetik kelimesi ile özdeşleştirilmesinden dolayı sentetik olduğu düşünülen maddelerin insanlara güven vermediği sonucuna ulaşılmıştır[6].

Bugün, hepimizin en az bir kere duyduğu Paracelsus’un* “Her şey zehirdir. Zehirle ilacı ayıran dozdur” sözü, toksikoloji biliminin temelini oluşturan ve kimyasal maddelerin organizmaya alınan doza göre organizmada oluşan cevap ilişkisine dikkati çeken ilk bilim insanıdır[7]. 

Buna bir örnek verecek olursak; A vitamini hem hayvanlarda hem de bitkilerde bulunabilen önemli bir besin öğesidir. Eksikliğinde gece körlüğü görülmekte ve normal büyüme/gelişmede gerilemeye sebebiyet vermektedir. Bununla beraber A vitamininin 2-5 milyon IU* düzeyinde toksik olduğu bilinmektedir[8]. 1942 yılında yayınlanmış bir araştırma raporunda ‘A vitamini içeriği yüksek kutup ayısı karaciğeri tüketimi’nin zehirlenme belirtileri gösterdiği bildirilmiştir[9].

Bu sebeple aslında herhangi bir kimyasal madde (bu gıda maddesi olmak zorunda değil) tek başına zehir olamamaktadır. Onu zehir yapan ancak çeşitli yollarla organizmanın maruz kaldığı miktarı, diğer bir deyiş ile dozu olabilir. Vücuda alınan miktarı, vücudun tolere edebildiği miktardan fazlaysa organizmaya zarar vermektedir. Bu amaçla kimyasalların zararsızlık limitleri çeşitli toksikolojik testler ile belirlenmektedir[10].

Botulin* ve aflatoksin* gibi toksinlerin veya siyanür* gibi maddelerin toksik olduğunu söylerken organizma için öldürücü dozun çok düşük olmasına vurgu yapılmaktadır. Akut toksisite, 24 saat gibi çok kısa sürede ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında kimyasala akut toksisite göstermeyen dozlarda sürekli maruz kalınmasıyla oluşan toksisite ise kronik toksisite olarak adlandırılmaktadır. Örneğin tütün kullanımına bağlı olarak gelişen akciğer kanseri bir kronik toksisite örneğidir [11].Yani bir kimyasalın zehir etkisi doza bağlıdır ve zaman göz önüne alındığında akut ve kronik toksisite olarak ayrılmaktadır [12].

Bitkilerde kendiliğinden bulunan toksik maddelerin organizmaya göre değişen miktarda ve çeşitte toksik etki göstermesinin, kendisini diğer canlılardan koruma amacıyla olduğu bilinmektedir[13]. 

Konumuza yeniden dönecek olursak kimyasallar ile ilgili oluşan olumsuz algının sebebi elbette ki anlaşılamaz değildir. Toksikoloji biliminin olmadığı dolayısıyla kimyasalların neden olabileceği zararların bilinmediği 1960’lı yıllara kadar kimyasalların kontrolsüz ve yoğun bir şekilde kullanımı insan sağlığına, çevreye ve dolayısıyla dünyaya birçok zarar verdiği bugünkü toksikoloji bilgisi ile bilinmektedir. Toksikoloji biliminin oluşmasına ve gelişmesine vesile olan, bu korkunç zararların fark edilmesi olmuştur[14]. Bu yıllarda kimyasal zehirlenmeler dolayısıyla gerçekleşen ölümler, bilinçsizce kullanılan bazı maddeler sonucu sakat kalınması gibi birçok olay kimyasallardan korkma durumunu anlamamızda fayda sağlamaktadır.

Peki kimyasallar olmasaydı ne olurdu?

Teknoloji ve bilimin bu denli ilerlemediği dönemlerde; insanların erken yaşta çeşitli hastalıklardan öldüğü, uygun hijyen koşulları sağlanamadığı için gıda zehirlenmelerinin olduğu ve içme suyuna jeolojik olarak bulaşanların temizlenememesi dolayısıyla salgın hastalıkların toplu ölümlere yol açtığı bilinmektedir[15]. 

Dünya Sağlık Örgütü’nün ‘doğuşta yaşam beklentisi’ diye nitelendirdiği; bir ülkede doğan kişinin ortalama yaşam süresinin ne olduğu ile ilgili verilere bakıldığında; dünya bazında bu sürenin zamanla arttığı görülmektedir[16]. 19. yüzyılda bu oran; dünya genelinde ortalama 29 iken 1950’lere gelindiğinde 46, 2015 yılında ise bu oranın büyük bir sıçrayışla 71 olduğunu görmekteyiz [17].

Türkiye’de bu değerler, dünya ile benzer şekilde 1945 yılında erkeklerde 46,7; kadınlarda 46,4 iken Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2017-2019 döneminde erkekte 75,9; kadında 81.3 yıla uzamıştır[18].
Ülkelere ait bu değerlerin arasında, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin ekonomik durumunun ve savaş gibi toplu ölümlerin etkisinin önemi yadsınamaz ölçüde büyüktür. Fakat yine de genel olarak doğuşta yaşam beklentisindeki artışa katkıda bulunan etkenlerin aşağıdaki gibi olduğuna dair bilim çevrelerinde görüş birliği bulunmaktadır:[19]

1.     İçme suyunun dezenfeksiyonu (Tifo*, kolera* ve dizanteri* gibi su ile taşınan hastalıklarla mücadele)
2.     Aşılarla hastalıklara karşı bağışıklık sağlanması
3.     Antibiyotikler başta olmak üzere ilaçlarla tedavi
4.     Yeterli ölçüde ve kontrol altında gıda üretimi
-Tarım ilaçları ve gübre de kullanılarak verimin ve üretimin arttırılması
-Gıdaların işlenmesi ve ihtiyaç yerlerine ulaştırılana kadar bozulmadan koruyacak teknolojilerin geliştirilmesi ve kimyasalların kullanılması
5.     Pestisitler yardımıyla vektör hastalıkları ile mücadele (Hastalıkları taşıyan sinek, bit, fare gibi canlılarla mücadele)
6.     Hastalıkların etiyolojisi*, enfeksiyon hastalıkları, kişisel hijyen ve sağlıklı yaşam prensipleri hakkındaki bilgilerde gelişmeler
7.     Tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmeler
Bugün hayatımızı kolaylaştıran kimyasallar olmasaydı temel ihtiyacımız olan yaşamın devamlılığını bu denli uzatmak söz konusu olmayacaktı. O halde kaynaklarımızın verimli kullanılması, yaşayan bütün canlıların ve dünyanın refahı için kimyasallara ve onların kontrollü yönetimine ihtiyaç duyduğumuz açık bir gerçektir. İhtiyaç kelimesi, kimyasallara muhtaç olduğumuz gibi bir anlamda kullanılmamıştır. 

Her şeyin bir kimyasal formülünün olduğunu, her şeyin kimyasal maddelerden oluştuğunu göz önünde bulundurarak baktığımızda onları daha yakından tanımak, gerekli toksisite testleri ile değerlendirmelerini yapmak ve bilinçli kullanmak; bilimin/teknolojik yeniliklerin ışığında yöntemlerimizi geliştirmek ve değiştirmek çok daha yararımıza olacaktır. Korku odaklı yaklaşımlar tarihte çok fazla örneği olduğu gibi günümüzde de insanları farklı taraflara yönlendirebilmektedir[20, 21].

Sözlük

*Sentetik: Türkçe karşılığı yapay olup doğadaki örneklerine benzetilerek insan eliyle yapılmış veya üretilmiş, yapma, suni, doğal karşıtı anlamına gelmektedir[22].
*Rasyonel: Akla uygun, aklın kurallarına dayanan, ölçülü, ussal, hesaplı[22].
*Fenolik Bileşenler: Bir veya daha fazla hidroksil grubu içeren aromatik bir halkaya sahip antioksidan görevi gören bitkilerin sekonder metabolitleridir [23].
*Antioksidanlar: Hastalıklara neden olduğu düşünülen serbest radikallerin oksidasyonunu engelleyerek veya geciktirerek vücuda verdiği zararları minimize etmeyi sağlayan maddelerdir[24].
*Toksikoloji: Kimyasal, fiziksel ve biyolojik kökenli maddelerin canlı organizmalar ve ekosistem üzerindeki zararlı etkileri, bunlardan korunma ve zarar oluşma durumunda ise bu zararın azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması konularında çalışan bilim dalıdır[25].
*Paracelsus: Tam adı Philippus Theophrastus Aureolus Bombastus von Hohenheim olan 1493-1541 yılları arasında yaşamış kimya biyoloji alanlarında yaptığı çalışmalarla modern tıbbın, toksikolojinin gelişmesine katkı sağlamış İsviçreli doktor ve kimyagerdir[26].
*IU(International Unit): Belirli bir biyolojik aktiviteye sahip olan maddenin uluslararası kabul görmüş miktarıdır. Vitamin, hormon, enzim veya ilaçların aktivitelerini ölçmek için kullanılır[27].
*Botulin: Clostridium botulinum türü bakterinin ürettiği en güçlü biyolojik toksinlerden biridir. Yedi çeşit (A-G) toksinden A,B,E,F türleri insanlarda toksik etkilere sebebiyet verir. 1735 yılında Almanya’da bozulmuş sosis tüketilmesi ile keşfedilmiştir. Genellikle tekniğine uygun sterilize edilmemiş veya kötü hijyen koşullarında hazırlanmış gıdalardan insanlara bulaşır. Akut toksisitesi sonucu nörolojik bozukluklara yol açarak felce neden olur, ardından ölüm gerçekleşir. Botulin toksininin A türü, kronik toksisite çalışmaları sonucu bazı hastalıkların tedavisinde medikal amaçlı ve kozmetik endüstrisinde “botox” olarak bilinen kırışık önleme işlemlerinde kullanılmaktadır[28].
*Aflatoksin: Aspergillus türü küflerin doğal olarak ürettiği insanlarda karsinojen olduğu bilinen bileşiktir[29].
*Siyanür: Bir nitrojen atomunun karbon atomuyla üçlü bağ yapmasıyla oluşan toksik bir bileşiktir. Askeri alanda, intihar, cinayet maksatlarla kullanılmıştır. Doğal olarak erik, şeftali, armut, elma ve kiraz gibi çeşitli meyvelerin yanı sıra acı badem tohumları amigdalin olarak bilinen toksik siyanojenik glikozitler içerirler[30]. Vücuda alınan siyanojenik glikozitlerin hidrolizi sonucu bileşimde bulunan siyanürü açığa çıkardıkları bilinmektedir [31].
*Fitokimyasal: Meyve, sebze ve tahıl gibi bitkisel gıdalarda bulunan besleyici özelliğinin yanında bazı kronik hastalıkların tedavisinde fayda sağlayan biyoaktif bileşenlere denmektedir[32].
*Tifo: Salmonella typhi bakteri türünün neden olduğu yaşamı tehdit eden genellikle kontamine olmuş su veya gıdadan insanlara bulaşan hastalıktır. Günümüzde daha çok gelişmemiş ülkelerde uygun hijyen koşullarının sağlanamaması dolayısıyla yaygındır. Aşılama, gıda işletmelerinde uygun hijyen koşullarının sağlanması ve güvenli içme suyuna erişim gibi yöntemlerle hastalık önlenebilmektedir[33].
*Kolera: Etkeni Vibrio cholerae olan kolera, su ve kontamine olmuş gıdalar ile bulaşan ve akut ishale neden olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bilinen ilk kolera pandemisi, 1817 yılında ortaya çıkmış olup, 19. yüzyılın en öldürücü hastalığı olmuştur[34]. İçme suyunun temizliği ve uygun hijyen koşulları sağlanarak hastalığın gelişmesi önlenebilmektedir. Gelişmemiş ülkelerde ilgili koşulların sağlanaması sebebiyle ortaya çıkan kolera salgını aşılama ile kontrol altına alınmaktadır[35].
*Dizanteri: Genellikle Shigella türü bakteri enfeksiyonu sonucu kanlı ishale sebep olan hastalıktır. Kontamine olmuş su ile doğrudan veya dolaylı olarak insanlara bulaşabilen hastalığın önlenmesi için uygun antibiyotik tedavisi gerekmektedir[36].
*Etiyoloji: Tıp alanında etiyoloji, hastalıkların nedenini ve oluşum sürecini araştıran bilim dalıdır[37].

Kaynakça
[1] Saleh, R., Bearth, A., & Siegrist, M. (2020). Addressing Chemophobia: Informational versus affect-based approaches. Food and Chemical Toxicology, 140, 111390, 6-8. doi:10.1016/j.fct.2020.111390.
[2] Graham, S. T., Fryhle, C. B., & Snyder, S. A. (2017). Solomons' organic chemistry. Hoboken, (pp. 1-3). NJ: Wiley.
[3] Lee, F. (2012). Basic food chemistry. Springer Science & Business Media, 1-7
[4] I. Saldamlı (2007), Gıda Kimyası, Hacettepe Üniversitesi Yayınları, 1-3
[5] Saleh, R., Bearth, A., & Siegrist, M. (2019). “Chemophobia” Today: Consumers’ knowledge and perceptions of chemicals. Risk Analysis, 39(12), 2668-2682. doi:10.1111/risa.13375
[6] Siegrist, M., Bearth, A. Chemophobia in Europe and reasons for biased risk perceptions. Nat. Chem. 11, 1071–1072 (2019). https://doi.org/10.1038/s41557-019-0377-8.
[7] Borzelleca, J. F. (2000). Paracelsus: Herald of Modern Toxicology. Toxicological Sciences, 53(1), 2–4. doi:10.1093/toxsci/53.1.2.
[8] Shibamoto, T., & Bjeldanes, L. F. (1993). Natural Toxins in Animal Foodstuffs. Introduction to Food Toxicology, 49–65. doi:10.1016/b978-0-08-092577-6.50009-5.
[9] Rodahl, K., & Moore, T. (1943). The vitamin A content and toxicity of bear and seal liver. Biochemical Journal, 37(2), 166–168. doi:10.1042/bj0370166
[10] Toxtutor - What Is Toxicokinetics. (n.d.) https://toxtutor.nlm.nih.gov/09-001.html#:~:text=Toxicokinetics%20is%20essentially%20the%20study,term%20pharmacokinetics%20became%20commonly%20used.
[11] U.S. Department of Health and Human Services. A Report of the Surgeon General. How Tobacco Smoke Causes Disease: The Biology and Behavioral Basis for Smoking-Attributable Disease.external icon Atlanta: U.S. Department of Health and Human Services, Centers for Disease Control and Prevention, National Center for Chronic Disease Prevention and Health Promotion, Office on Smoking and Health, 2010.
[12] Frank, P., & Ottoboni, M. A. (2011). The dose makes the poison: A plain-language guide to toxicology. (pp. 103-121). John Wiley & Sons.
[13] Mithöfer, A., & Maffei, M. E. (2016). General mechanisms of plant defense and plant toxins. Plant Toxins; Springer AG: Switzerland, 1-22.
[14] Frank, P., & Ottoboni, M. A. (2011). The dose makes the poison: A plain-language guide to toxicology. (pp. 31-44). John Wiley & Sons.
[15] Weatherall, D., Greenwood, B., Chee, H. L., & Wasi, P. (2006). Science and technology for disease control: past, present, and future. Disease control priorities in developing countries, 2, 119-38.
[16] OECD (2021), "Health status", OECD Health Statistics (database), https://doi.org/10.1787/data-00540-en
[17] Roser, M., Ortiz-Ospina, E., & Ritchie, H. (2013). Life expectancy. Our World in Data.
[18] TÜİK (2020, Eylül) Hayat Tabloları [Haber Bülteni]. Erişim adresi: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Hayat-Tablolari-2017-2019-33711.
[19] Karakaya, A. E. (2019). Kimyasaldan Gıdaya Doz ve Risk. (ss. 21). The Kitap yayıncılık.
[20] Entine, J. (2011). Scared to death: How chemophobia threatens public health: A position statement of The American Council on Science and Health. (pp.73-79). New York: American Council on Science & Health.
[21] Jansen, T., Claassen, L., van Kamp, I., & Timmermans, D. R. M. (2019). “All chemical substances are harmful.” public appraisal of uncertain risks of food additives and contaminants. Food and Chemical Toxicology, 110959. (pp. 10-11) doi:10.1016/j.fct.2019.110959
[22] TDK (Türk Dil Kurumu) (2021). Genel Açıklamalı Sözlük. Ankara: TDK Yayınları https://sozluk.gov.tr/.
[23] Saranraj, P., Behera, S. S., & Ray, R. C. (2019). Traditional Foods From Tropical Root and Tuber Crops. Innovations in Traditional Foods, 159–191. doi:10.1016/b978-0-12-814887-7.00007-1.
[24] Stanner, S., & Weichselbaum, E. (2013). Antioxidants. Encyclopedia of Human Nutrition, 88–99. doi:10.1016/b978-0-12-375083-9.00013-1.
[25] Toxtutor - introduction to toxicology. (n.d.). https://toxtutor.nlm.nih.gov/01-001.html#:~:text=Toxicology%20is%20traditionally%20defined%20as,physical%2C%20or%20biological%20agents%20on.
[26] Borzelleca, J. F. (2000). Paracelsus: herald of modern toxicology. Toxicological Sciences, 53(1), 2-4.
[27] NCI dictionary of Cancer TERMS. (n.d.) https://www.cancer.gov/publications/dictionaries/cancer-terms/def/international-unit.
[28] Leung, Y. L., & Burr, S. A. (2014). Botulinum Toxin. Encyclopedia of Toxicology, 540–542. doi:10.1016/b978-0-12-386454-3.00701-6.
[29] Tirmenstein, M. A., & Mangipudy, R. (2014). Aflatoxin. Encyclopedia of Toxicology, 104–106. doi:10.1016/b978-0-12-386454-3.00224-4.
[30] Bhattacharya, R. (2014). Cyanides. Encyclopedia of the Neurological Sciences, 919–920. doi:10.1016/b978-0-12-385157-4.00257-8.
[31] Principles of herbal pharmacology. (2013). Principles and Practice of Phytotherapy, 17–82. doi:10.1016/b978-0-443-06992-5.00002-5.
[32] Jimenez-Garcia, S. N., Vazquez-Cruz, M. A., Garcia-Mier, L., Contreras-Medina, L. M., Guevara-González, R. G., Garcia-Trejo, J. F., & Feregrino-Perez, A. A. (2018). Phytochemical and Pharmacological Properties of Secondary Metabolites in Berries. Therapeutic Foods, 397–427. doi:10.1016/b978-0-12-811517-6.00013-1.
[33] Typhoid fever. (n.d.) https://www.who.int/news-room/q-a-detail/typhoid-fever.
[34] Parıldar, H , Di̇ki̇ci̇, M . (2020). Pandemiler Tarihi . Klinik Tıp Aile Hekimliği , 12 (1) , 1-8, https://dergipark.org.tr/en/pub/ktah/issue/59242/851234
[35] Cholera. (n.d.) https://www.who.int/health-topics/cholera#tab=tab_2
[36] Zaghloul, M. (2014). Bacteria: Shigella. Encyclopedia of Food Safety, 523-529. doi:10.1016/b978-0-12-378612-8.00114-1.
[37] Apa dictionary of psychology. (n.d.) https://dictionary.apa.org/etiology